28 Eylül 2019 Cumartesi

ZİKİR, DİL VE KALBİN İBADETİDİR

Her organımızın belirli bir ibadeti vardır. Zikir de her ha­lükarda dil ve kalbin ibadetidir. Bu yüzden ayakta, otururken ve yatarken zikretmek ibadettir. Cennet, düz ve verimli bir arazi, zikir de onun tohumu olduğu gibi, harap olmuş kalp­leri imar edip hayat veren de yine zikirdir.
Zikir, kalplerin cilası ve temizleyicisidir; hasta kalplerin ilacıdır. Zikreden, zikre dalıp kendinden geçtikçe, zikredilene olan sevgisi, O’nunla buluşma ve O’nu özleme iştiyakı daha da artar. Zikir dili geçip tamamen kalbe yerleşince, zikreden her şeyi unutur; Allah onun her şeyini korur. Bu onun için her şeye bedeldir. Çünkü bu halle kulaklardaki ağırlık gider; dillerdeki düğüm çözülür; gözlerdeki karanlık perde açılır. Allah, görenlerin gözlerini ışıkla süslediği gibi zikredenlerin dilini de zikirle süslemiştir. Bu yüzden zikirden gafil olan dil, görmeyen göz, işitmeyen kulak ve tutmayan (felçli) el gibidir. Zikir, kul ile Allah arasındaki en büyük açık kapıdır. Kul onu gaflet ile kapatmadıkça kapı açık kalacaktır.
Hasan-ı Basri der ki: Huzuru üç şeyde arayınız: Na­mazda, zikirde ve Kur’an okumada. Eğer bulduysanız ne âlâ… Aksi halde bilin ki, kapı kapalıdır.
Şeytan gaflet ehlini unutkanlıkla (zikirsizlikle) mağlup et­tiği gibi kul da şeytanı zikirle ancak mağlup eder.

Seleften bazı kimseler şöyle söylemişlerdir: Zikir bir kim­senin kalbine tamamen yerleşince, şeytan kendisine yaklaş­tığında sara’ya tutulur. Gafil insanın, şeytanın yanaşmasıyla sara’ya tutulduğu gibi. Şeytan sara’ya tutulunca, öteki şey­tanlar başına toplanır ve: “Buna ne oldu?” derler. Onlara: “Onu, salih bir insan çarptı” denilir. Salih bir insandan mak­sat, o kişinin yaptığı salih amellerdir. Amellerde ihlas ve zikir olmayınca, içinde ruh olmayan beden gibi olurlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder